Antik Yunan’da Ticaret ve Para

Ekonomi, insanlık tarihinin ilk gününden bugüne kadar, insanların günlük yaşantısındaki üretim, tüketim ve bölüşüm faaliyetlerinin bütünü için kullanılagelmiş bir kavramdır. Fakat ekonomi kavramı tanımı kadar basit ve masum olmamakla birlikte tüm problemlerden sıyrılmış değildir. Ekonomi, her şeyden önce taşıdığı içerikle insanlık tarihi boyunca tüm gelişmelere bağlı olarak kırılmalardan ve savrulmalardan etkilenmiştir. Yani ekonomi de, felsefe gibi kümülatif bir şekilde ilerleme göstermiş ve statik olmayan, dinamik bir süreçtir. Tüm bunlardan dolayı, içerisinde bulunduğunuz veya geçmiş bir dönemdeki ekonomik anlayışı sorguluyorsanız öncelikli olarak sorguladığınız döneme kadar nasıl bir ilerleme kat ettiğini anlamak için kavramın geçmişine bakmanız gerekmektedir. Aksi taktirde bu kümülatif ilerlemeyi görmezden gelip kavramı statik bir şekilde değerlendirip, yalnızca bugünün şartları ile dikkate almış olursunuz ve yanlış bir değerlendirme yapmanız işten bile değildir.

Tüm bunlardan dolayı hiçbir şekilde ekonomiyi tarihten, toplumdan, siyasetten, hukuktan, dinden koparamayız. Özellikle de insanlığının başlangıcına kadar götürebileceğimiz ekonomi kavramı için tarih fazlasıyla önem ve gereklilik arz etmektedir. Bu düşünceden hareketle akademik disiplinde kimi iktisatçılar iktisadi düşünce tarihi (history of economic thought) kimi iktisatçılar da iktisadın tarihi (history of economic analysis) olarak çalışmalarını gerçekleştirmektedir. Her iki disiplinde de kabul görmüş anlayış iktisat tarihini Antik Yunan döneminden başlatılıp bugüne kadar incelenmesidir.

Ben de bugünkü yazımda Antik Yunan döneminde ticaret ve para kavramlarının ne şekilde değerlendirildiğini ve tanımlandığını anlatmaya çalışacağım. İlk olarak, Antik Yunan dönemindeki genel toplumsal hayattan bahsedip daha sonra Antik Yunan dönemindeki düşünce sisteminin gelişmesindeki en büyük pay sahibi olan Eflatun(Platon) ve Aristo(Aristoteles)’nun iktisadi düşüncesini kısaca özetleyip Antik Yunan Dönemindeki ticaret ve para kavramlarından bahsedip yazımı tamamlamış olacağım.

Antik Yunan’da Sosyal ve Siyasal Yapı

Antik Yunan bugünkü Yunanistan etrafında kurulmuş olan site devletlerini ifade etmektedir. Genel olarak MÖ. 1200’lerden Roma İmparatorluğu’nun bölgeye hakim olduğu MÖ. 200’lü yıllar arasını kapsamaktadır. Antik Yunan ise bu dönem arasındaki MÖ.726 ve Roma’nın işgal tarihi olan MÖ.146 yılları arasını kapsamaktadır.

Balkanlar’da bulunan Yunanlıların bu topraklara göç etmesi ile birlikte kurulan Antik Yunan uygarlığı Atina, Sparta gibi önemli şehirleri de içinde barındırıyordu. Antik Yunan en parlak zamanını Büyük İskender döneminde yaşamıştır. Büyük İskender’in yaptığı fetihler sayesinde Yunan Uygarlığı geniş bir coğrafya elde etmiş ve bu sayede bir çok kültür ile kaynaşma imkanı bulmuştur. Toplumsal olarak sınıfsal farklılıklar barındıran Antik Yunan döneminde para kazanarak zengin olduğunuz takdirde sınıf değiştirebiliyor yani toplumsal olarak daha üst bir statü elde ediyordunuz. Fakat eğitim görülürken tüm erkekler arasında statü farkı bulunmuyor herkes eşit kabul ediliyordu. Kölelerin ise herhangi bir toplumsal statüsü söz konusu olmamakla birlikte evlenme hakları bulunuyor fakat politikaya girme ve oy kullanma hakları bulunmuyordu. Tam anlamıyla demokratik bir sistem söz konusu olmasa da tarihteki ilk demokrasi anlayışlarını da Antik Yunan döneminde çok rahatlıkla görebiliriz. Din açısından ise çok tanrılı bir din anlayışı olan Yunanlılar, Roma İmparatorluğu ile birlikte Hristiyanlıkla tanışmışlardır. Birçok sanat alanına öncelik etmiş özgün eserler ortaya koymuşlardır. Tiyatro, mimari gibi alanlarda çok başarılı bir durumdadırlar. Özellikle Sokrates, Platon, Aristoteles gibi dünyaca ünlü birçok filozof Antik Yunanda yaşamış ve Antik Yunanın fikir dünyasının gelişmesinde büyük rol oynamışlardır. 14. ve 16. yylarda Avrupa’yı etkisi altına almış Rönesans hareketlerinin ve Neo Klasik canlanmanın arkasında Antik Yunan’ın etkileri çok rahatlıkla görülür. Özellikle de bugün Avrupa ülkeleri tarafından Antik Yunan tarihi çok fazla önem arz etmektedir çünkü kendi tarihlerinin başlangıcı olarak bu dönemi kabul ederler. Antik Yunan’daki ekonomik yaşam ise çok fazla gelişmiş olmamakla birlikte dönemin şartlarından dolayı kapalı bir üretim anlayışı söz konusudur. Ayrıca Antik Yunan için Kuzeyden gelen saldırılar ve ekonomik şartlardan dolayı Anadolu’nun Batı ve kuzey kıyılarında, Avrupa’nın Akdeniz kıyılarında ve Afrika’nın kuzey kıyıları ile birlikte Ege Adaları’nda koloniler kurdular ve bu sayede ticari ve ekonomik ilişkiye girebilme imkanı buldular. Fakat her ne kadar ekonomik hareketler yaşansa da Antik Yunan döneminde ekonomik yenilikler ve düşünceler genellikle filozofların yaptığı katkılar ile ilerliyordu. Filozoflar ise matematik edebiyat, sanat, fizik vb. gibi birçok alan üzerinden bir düşünce hayatı oluşturmaya çalıştığı için ekonomi üzerine söyledikleri ve yaptıkları bir bütün içerisinde görülemiyordu ve daha serpilmiş ve dağınık bir şekilde karşımıza çıkmaktaydı.

Yapılan çalışmalar serpilmiş ve dağınık olsa da özellikle Platon’un ve Aristoteles’in çalışmaları 1200lü yıllardan bugüne birçok iktisatçıyı çok fazla etkilemiştir. Karl Marks doktora tezini Demokrit ve Epikür felsefeleri üzerine kaleme almıştır. Ayrıca Adam Smith, değer konusundaki ayrımında Aristoteles’ten, iş bölümü ile alakalı görüşünü oluştururken Platon’dan faydalanmıştır. Bunlarla beraber Platon ilk sosyalist düşünceleri ortaya koymuş, ortak mülkiyet kavramını kavramsallaştırmıştır. Ayrıca bugünkü faiz, mülkiyet ve zenginlik meseleleri Aristoteles felsefesinin geliştirilmesine dayanıyordu. Haklı olarak tam burada şunu sormak istiyorum. Bugüne dair veya geleceğe dair bir ekonomik anlayış ortaya koyacaksanız veya anlamaya çalışacaksanız bu tarihsel serüveni görmezden gelebilir misiniz? Veya sorumuzu değiştirerek soralım, ekonomiyi diğer sosyal bilimlerden ayırarak sadece matematiksel bir bilim olarak görürsek bu alanda nasıl özgün çalışmalar ortaya koyabilir ve başarılı olabiliriz? Kısaca ekonominin tarihsel sürecini okumak; Keynes’in kemiklerini araştırmak, Adam Smith’ın saç rengini veya Marks’ın boy uzunluğunu ölçmek değil sistematik bir düşünce birikimi oluşturabilmek ve bu düşünce sistemini daha ileriye taşıyabilmek demektir.

Genel hatlarıyla Antik Yunan’dan bahsetmeye çalıştım. Şimdi Antik Yunan dönemindeki gelişmelerin büyük pay sahibi Platon ve Aristoteles’in ekonomiye dair görüşlerini ifade etmeye çalışacağım.

Platon ve Aristoteles’in İktisadi Düşüncesi

Antik Yunan döneminin iki büyük filozofu Eflatun ve Aristo.  Platon’un hocası Sokrates, Aristoteles’in ise Platon. Bir geleneğin ilerleyişi, bir düşüncenin gelişimi olan bu filozoflar hiç kuşku yok ki sadece Antik Yunan’nın değil tüm coğrafyalardaki filozofları etkilemiş ve bilginin üretilmesinde pay sahibi olmuşlardır.  Şimdi ilk olarak Eflatun’a bakalım.

Sokrates’in öğrencisi Eflatun hocasından çok fazla etkilenmiş ve düşüncelerinde hocasının yaşamından referanslar almıştır. Genel olarak Eflatun’un iktisadi düşüncesini ifade etmeden önce bazı hatırlatmalar yapmam gerekiyor. Platon, düşüncesinin temelinde ahlak ve adalet kavramlarını almış ve bir toplumda ahlak ve adalet sağlanmadığı taktirde o toplumun ayakta kalamayacağını ifade etmiştir. Ahlak için gerekli olanın bireysel ahlaktan ziyade toplumsal bir ahlak anlayışının oluşması gerektiğini söyler. Ve Platon gerçek varlığı cevher yani idealar olarak tanımlar. Düşüncelerini bu temeller üzerine oturtan Platon ideal bir devletin kurulmasını gerekli kılmıştır. Ve bu devletin ilk özelliğini “Kendi toplumunun temel ihtiyaçlarını sağlayacak ekonomik bir yapıya sahip olmalı” olarak belirler. Bundan dolayı ülke içerisinde gerekli üretimin yapılmasına işaret etmektedir.  Bu üretimin sağlanabilmesi için herkes kendi doğasına uygun işi yapması gerektiğini düşünmektedir. Böylelikle ilk koşul yerine getirileceğini ifade eder. Fakat Platon ihtiyaçları her zaman sabit olduğunu düşünmez ve şartların değişmesi ile beraber bu sistemin şekillenmesi gerektiğini ifade eder. Bu devletin büyümesi ve gelişmesi ile birlikte yeni ihtiyaçların doğacağını düşünen Platon bu ihtiyaçların sağlanması için ise diğer toplumlardan alınması gerektiğini söyler. Bu durumda diğer toplumlar ile savaşı gerekli hale getireceğinden dolayı Platon’un ideal devletinde savaşma yeteneği güçlü askerlerin olması gerektiğini ifade eder. Böylelikle Platon savaşçı bir sınıfın gerekliliğini ortaya koymuş olur. Yani toplumu temelde askerler ve üretenler olmak üzere iki sınıfa ayırmaktadır. Devleti kim yönetecek sorusuna ise askerler arasından ayrılacak filozofların yönetmesi gerektiğini düşünür. Böylelikle Platon bir iş bölümü sistemi oluşturur. Bu anlayış, Adam Smith’in iş bölümü hakkındaki çalışmalarına referans teşkil etmektedir.

Aristoteles’ten de bahsetmek gerekirse, Aristoteles, Platonun öğrencisidir ve Aristo daima hocasına büyük bir saygı gösterir fakat birçok konuda hocasından ayrılır ve farklı fikirler sunar. Hocası ile fikirsel ayrılıklar en temelde gerçek varlığını ne olduğu sorusuna verdiği cevap ile başlar. Aristo hocasından farklı olarak gerçek varlığın idealar değil bireyler olduğunu söyler ve ideaların bireyler içerisinde olduğunu ifade eder. Ekonomi ile alakalı düşüncelerinde ise hocası ile benzer bir şekilde adalet kavramını temellendirerek fikirlerini bunu üzerine inşaa eder. Fakat hocasından farklı olarak adaletin sağlanması için insanlar arasındaki bölüşümün adaletli olması gerektiğini söyler. Bu adalet herkesin eşit payı alması demek değil tam tersine yaptığı işin niteliğine göre paylaşılarak adaletin tesis edileceğini söyler.  Eğer bu paylaşımda bir aksaklık, adaletsizlik olursa devlet devreye girmelidir. Yapılan iş ve bunun karşılığı üzerinden fiyat kavramını tartışmaya çalışan Aristo maliyet-değer, emek-değer, marjinal fayda ve sübjektif fayda teorileri üzerine bir metodoloji geliştirmeye çalışmıştır.

Antik Yunan hakkında genel bir bilgilendirme yapıp Antik Yunan düşüncesi sisteminin oluşumundaki iki filozofun iktisadi düşüncelerinden kısaca bahsettik. Şimdi başlıkta bahsettiğimiz ticaret ve para kavramlarının Antik Yunan’da ne ifade ettiğini anlatmaya çalışalım.

Antik Yunan’da Ticaret

Yazımın başında söylediğim gibi ekonomi hiçbir şekilde toplumdan kopuk bir şekilde değerlendirilemez. Ekonomi toplumdan kopuk bir şekilde değerlendirilemediği gibi ekonominin içine aldığı ticaret kavramı da toplumdan ve sosyal ilişkilerden kopuk bir şekilde ifade edilemez. Öyle ki tüm toplumlarda olduğu gibi Antik Yunan döneminde de ticaret anlayışı dönemin sosyal yapısı ile tam anlamıyla bir uyum ve benzerlik içermektedir. Yine yukarıda bahsettiğim gibi Antik Yunan’da düşünce hayatının oluşmasında Platon ve Aristoteles’in büyük önemi vardır. Ticaret hayatı ile alakalı da aynı durum söz konusudur. Bildiğiniz gibi Antik Yunan bir site devletidir. Bundan dolayı Platon da sitenin genişleyip ilerlemesi ile beraber sitenin ihtiyaçlarının artacağını ifade etmiştir. Bundan dolayı bu ihtiyaçların artması ile beraber ticaretin gelişeceğini ve site içerisinde tüccar bir sınıfın bulunması gerektiğini düşünmektedir.  Özellikle de bu ticaretin sınıflar arası gerçekleşmesi gerektiğini ifade eden Platon, çiftçilerin ve zanaatkarların ürettiği malların diğer sınıflara satılması için ticaretin önemini vurgulamıştır. Bu satışları aynı bugün olduğu gibi perakende satıcılar tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.  Platon çok basit bir çerçevede ticaret düşüncesini ifade etmiştir.

Öğrencisi Aristoteles ise ticaret hakkında daha geniş bir şekilde bakmaktadır. Ve ilk olarak şunu sormaktadır. Sadece kendi ihtiyacı kadar üreten bir aile nasıl satış yapacak veya tüccar sadece kendi ihtiyacı için üreten çiftçiden nasıl mal alıp satacaktı? Bu soru üzerinden ticareti iki ayrı şekilde yorumladı. İlk olarak bir ailenin kendi ihtiyacından belirli bir miktarda fazla üretim yapıp bu fazla ürettikleri ile başka ihtiyaç duyduğu malları alabilmek için değişim aracı olarak kullanabilir. Yine Mal – Para – Mal formülü oluşacak. Diğer bir ticaret şekli isi tüccarın elinde bulundurduğu para ile satın aldığı malları başka kişilere satarak yapılabilirdi. Burada ise Para- Mal – Para formülü oluşacaktı. Yani belirli bir miktarda parası olan kişi(tüccar) parasını arttırabilmek için yatırım yaptığı malı satarak parasını arttıracaktı. Aristo’nun kurduğu bu düşünce yüzyıllar sonra Marx tarafından daha ustaca bir şekilde artı değer teorisi olarak ifade edilecekti.

Antik Yunan’da Para

Antik Yunan döneminde para konusunda çok karmaşık bir düşünce ortaya koyulmamıştır. Çünkü bu dönemde ne fiyat hareketlerinden ne paranın değerinden ne de paranın ekonomi içindeki üstlendiği rolün hissedilebilirliğinden söz etmek mümkün değildir. Bundan dolayı Antik Yunan’da daha çok parayı tanımlamak, öneminin ne olduğunu belirlemek ve işlevini ortaya koymak üzere düşünceler oluşturulmuştur.

Öncelikle Platon paranın hangi madde ile yapıldığını çok fazla önemsememiş ve paranın değerinin yapıldığı maddeden dolayı değil sitedeki halkın ona verdiği itibari değerden kaynakladığını düşünmektedir. Platon’un paraya verdiği bu anlama dikkatli bir şekilde baktığımızda bugünkü kağıt paranın kullanımı ile benzerlik göstermektedir. Bakıldığı zaman 1 lira maliyeti olmayan bir kağıt 200 liralık bir satın alma gücüne sahip olabiliyor ve bunun sebebi kağıdın üzerinde devlet otoritesi tarafından eklenen imzayı bulundurması ve halkın tamamının bunu kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Platonun ortaya koyduğu bu düşünce modern yaşamdaki para anlayışından bir farklılık bulundurmamaktadır.

Aristoteles ise ilk önce paranın ne olduğunu cevaplamıştır. Aristoteles’e göre para “malların değişim işlemindeki kolay bir biçimde yapılabilmesini sağlayan bir araçtır”. Aristoteles bu tanımı ile altın ve gümüşün para olmasını reddetmez. Fakat halkın kullanacağı paranın kolay taşınabilmesi, kolay paylaşılabilmesi, istikrarlı olması ve homojen bir malzemeden yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Hocasına göre daha detaylı ve sistematik bir düşünce ortaya koyan Aristoteles, genel hatlarıyla hocası gibi paranın halk tarafından verilecek değer ile itibar bulacağı düşüncesini benimsemektedir.

Elimden geldiği kadarıyla Antik Yunan dönemindeki iktisadi hayatta ticaret ve para kavramlarının ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalıştım. Direkt olarak bu iki kavramı anlatmak yerine önce Antik Yunan Dönemini ve bu dönemi şekillendiren Platon ve Aristoteles hakkında genel bilgiler verip daha sonra ticaret ve para kavramlarının üzerinde durdum. Bunu yapmamın tek sebebi konun daha iyi anlaşılabilmesi içindir. Umarım verimli bir yazı olmuştur.

PAYLAŞ
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnsan Kaynakları Yönetimi alanında yüksek lisansımı tamamladım. Perakende ve üretim sektörlerinde farklı şirketlerde İnsan Kaynakları Profesyoneli olarak çalıştım. Daha sonra global bir danışmanlık şirketinde İnsan Kaynakları Danışmanı olarak İnsan Kaynaklarının tüm süreçlerinde farklı sektördeki şirketlere danışmanlık verdim. Şuanda bir perakende şirketinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak kariyerime devam ediyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here